Bu içeriğimizde tarihin en feci hükümdarlarından biri olan Orta Afrika Cumhuriyeti’nin yamyam başkanı ve imparatoru Jean-Bédel Bokassa’nın hayat hikayesini ve yaptığı inanılmaz şeyleri anlatacağız. açıklayalım…
1921’de Fransız Ekvator Afrika’sında doğan Bokassa, 2. Dünya Savaşı’nda Fransız ordusunda görev yaptı.
Başarılı bir askerdi ve orduda hızla yükseldi.
Fransa’nın bölgedeki sömürge faaliyetleri sona erdiğinde ortaya çıkan Orta Afrika Cumhuriyeti, tropik ormanlar ve çöllerle dolu bir coğrafi yapıya sahip, son derece fakir bir ülkeydi. Nüfusun yalnızca yüzde onu okuma yazma biliyordu ve çocukların dörtte birinden fazlası bir yaşına gelmeden ölüyordu.
Bokassa, 1966’da bir askeri darbeyle cumhurbaşkanlığını devraldı.
1977’de cumhurbaşkanlığının kendisine yetmediğine karar verdi. Fransız tarihine olan ilgisi, Napolyon Bonapart’ı putlaştırmasına neden oldu. Ayrıca kendisini Afrika’nın Napolyon’u olarak görmeye başladı.
Orta Afrika Cumhuriyeti artık Orta Afrika İmparatorluğu olmuştu.
Bokassa’nın artık bir taç giyme törenine ihtiyacı vardı. Hazırlık sürecinde Kraliçe Elizabeth’in taç giyme törenini izleyen Bokassa, kendisi için böylesine muhteşem bir etkinlik düzenlemeye karar verdi.
Fransız hükümetinden aldığı bir milyon avroluk krediyle törende kullanmak üzere bir dolu limuzin ve 200 yeni motosiklet satın aldı. 48 saat sürecek 10 milyon Euro bütçeli tören hazırlandı.
Söylentilere göre Bokassa, taç giyme töreniyle o dönemde ülke bütçesinin dörtte birini harcadı!
Törene dünyanın dört bir yanından ülke başkanları davet edilse de pek çoğu bu çılgınlığa tahammül edemedi ve davetlerin değerli bir kısmı geri çevrildi.
Tören nihayet çok düşük bir katılımla gerçekleşti ve törende sunulan yemeklerin ardındaki gerçek korkunçtu!
Çünkü törenden önce Bokassa, bazı mahkûmlara daha insani koşullarda barınma ve sonunda serbest bırakılma sözü vermiş ve daha sonra lezzetli yemekler ikram ettiği bu mahkûmları öldürüp etlerini pişirmişti! Tabii törendeki hiç kimse o sırada kendilerine insan eti ikram edildiğinden haberdar değildi.
Bokassa yıllar boyunca, bazıları siyasi mahkum olan birçok insanı yemiştir. O dönem Sovyetler Birliği’nin lideri olan Brejnev’i yemek istediği söylentileri şimdi kanıtlanamıyor.
Bokassa’nın Napolyon’a olan hayranlığı, Fransa’dan gelen yüksek rütbeli ziyaretçilerinin çoğunun çıkarınaydı.
Fransızlara olan sevgisi farklı bir boyuttaydı. Kendisini imparator ilan ederken Fransa Cumhurbaşkanı Charles De Gaulle’e bağlılık yemini etti. Ayrıca De Gaulle’ü ‘Baba’ lakabıyla çağırdı. Fransız hükümeti ise Afrika’nın stratejik bir bölgesinde orduya sahip olması karşılığında Bokassa’ya maddi takviye sağladı.
Bokassa’nın ziyaretçilerine ikramlar yağdırmayı sevdiği söylenir.
Ülkesinin ender kaynaklarından biri, kendi halkından sakınır, misafirlerine ikram ederdi.
Ülkesinde bulunan geniş uranyum arzı, Fransız hükümetinin Bokassa’nın çılgın hareketlerine göz yummasını sağladı. Yine de Fransız hükümeti, acımasız eylemlerinden dolayı Bokassa’ya göz kulak oldu.
Tabii taç giyme töreninden kısa bir süre sonra Bokassa büyük bir tehlike haline gelmişti.
Bokassa’nın garip emirlerinin ortasında, ülkesine Fransız modasına uyması için tüm lise öğrencilerine değerli okul üniformaları satın aldı. Yoksullukla mücadele eden halkın karınlarını zor doyurduğu ortaya çıktı. Daha da komik olanı, Bokassa’nın ülkenin tek üniforma fabrikasının sahibi olmasıydı! Yani anne babalar isteseler de çocuklarına o kıyafetleri alamazlar.
Artık tamamen deli olan Bokassa, bir noktada istediği üniformayı giymeyen iki yüz lise öğrencisini hapse attı ve ‘Burada kaldığın sürece üniformaya ihtiyacın yok!’ dedi. diye bağırdı ve sonraki haftalarda gardiyanlarına çocukları öldürmeye başladı.
Artık Fransız hükümeti, Bokassa’nın bir soytarıdan daha fazlası olduğunu anlamıştı: Bokassa, aklını kaybetmiş bir canavardı.
Kısa sürede Fransız istihbarat ajanlarının planıyla Bokassa devrilerek sürgüne gönderildi ve ülkede yeniden Fransız kontrolündeki cumhuriyet kuruldu.
Bokassa’nın sarayında öldürülen ve yenen çok sayıda insanın cesetleri veya kemikleri bulundu.